“bazen, keşke ve neden”
Hani bazen...Bazenlerinin nedenlerini anlayamazsın ya. Neden
kurar insan “bazen, keşke ve neden”leri? Halbuki bazen kötü hissediyorum
derken, bir ara hissedersin sadece. O cümle büyür büyür ve tüm hayatını kaplar.
İnsan hep güzel hep iyi hissetse ya? Neden elimizde olamıyor bazı şeyler? Peki
neden keşke deme gereği duyarız? Pişmanlıkları dile getirip vicdan muhasebesi
yaptığımız için mi? Yoksa keşkeler can acıtıcı noktamıza dokunduğu için mi?
Peki neden? Diye sorar ya o merak ettiğimiz konu için tekrar tekrar neden ve
niçin? İşte bazı nedenlerin bilinmemesi gerekir belki de. Hani bu kadar merak
edecek ne var? Nedeni belki başka bir zaman öğrensek, daha mutlu ve mesut olmaz
mıyız? Ya da hiç “neden’i” merak etmeyip kendimize yeni ve toz pembe bir sayfa
açsak? Ama insanız, bazı soruları canımızı yaka yaka soruyoruz ya, işte burada
hata kendimizde oluyor. Üzgünken soru sormak kolay, mutluyken hayal kurmanın
normal olduğu gibi. Eskiden mutluyken hayal kurardım. Çok fazla. Çoktan da
fazlası. Kah bulutlarla uçuyor olurdum, kah gezegenler arası yolculuklar yapıyor olurdum. Çünkü en
çok mutluyken insan uçuk fikirler edinebilirdi. Ben öyleydim en azından. Artık
farkettiğim en önemli nokta, üzgünken çok fazla hayal kurduğum. Bazen uçurumun
en kenarında rüzgara karıştığım hayali, bazen elimde bir çiçek bulutlara güzel
umutlu çiçekler ektiğimin hayali, bazense kendimi bir gezegene hapsettiğimi
düşünür oldum. En mutlu olduğum anlar hala hafızamda, işin ilginç yanı, mutsuz
olduğum bir kaç an dışında diğerlerini hatırlamıyorum. Hatırlayamıyorum.
Sanırım bunların hepsi kindar olmamandan kaynaklı. Hayatımı ve iç dünyamı,
yağmur öncesi gökyüzünün rengine benzetiyorum. Bir anda güneşte açabilir,
sağanakta yağdırabilir. Mavi beyaz ve grinin tam ortası o renk varya, benim
hakkımda en çok o renk’e bakarak nasıl biri olduğumu anlayabilirsiniz.
Üzüldüğümde, gökyüzü benim için siyahtan da beter bir hal alıyor, mutlu
olduğumda masmavi ve o kadar canlı. Güneşsiz ve nefessiz kaldığım bazı anlar
beynimde unutulmayacak kadar taze olup vücudumun dayanabileceği acı eşiğinin de
üstünde acı hissediyorum. Güneşsiz kaldığım zamanlar. Ya da güneşin ışığını kendi “neden?”
lerimle kapattığım, “keşke”lerden bir duvar ördüğüm, “bazen”lerle çok canımı
acıttığım zaman. O ışığını kaybediyor. Benim yüzümden. Haklı olma çabasına bile
girmeyeceğim. Çünkü bir insan sıcaklık kaynağını ve gözünün görebileceği
aydınlığını nasıl söndürebilir? Ben gökyüzündeki o yağmur öncesi koyu renk’im.
Bulutlarımla yağmur yağdırıp güneş’in dünyaya ışık tutmasını engelliyorum.
Sanırım onu çok sevip, sahiplendiğim için başkasına ışımasını istemiyorum hemen
burda da bulutlarımı devreye sokuyorum. Ne bana ne ona yararı olmuyor, onu gün
geçtikçe kaybediyor gibi hissetmemi hiçbir şey engelleyemiyor. “Keşke”
bulutlarıma rüzgarlar esse ve güneş o eski parlaklığını geri kazansa. “Bazen”
en çokta onun en parlak olduğu zamanları düşünüp ağlıyorum. Ve diyorum kendi
kendime “Neden”?
Duygu.
Yorumlar
Yorum Gönder