Gözlerimdeki pencereler


Uyku onu terketmişti. Uzun zaman önce... Gözlerini kapatıp uyumayı denese, sağa sola dönüp durmaktan başka bir şey yapamayacaktı. Karanlığı seviyordu. Karanlıkta onu. Baş ucunda duran piyanosunun üzerindeki mumları yaktı. Yatağına uzanıp düşündü. Saatlerce, belki bulacaktı... Aradığı tek cevap içindeydi. Fırtına sesi kulaklarını uğuldatıyordu. Sanki bu ses günlerdir onu takip ediyordu. Bu sesi durdurabilse belki derin bir uyku çekip, tüm ızdırapları hafifleyecekti. İçinde umursamaz bir çocuk vardı Victoria’nın. Kimi zaman bu çocuğu çok sevse de, kimi zaman nefret edercesine ondan tiksiniyordu. Uyumak istiyordu. Derin bir uyku çekip rahatlamak... Mumlar camdan esen rüzgarın hafif dokunuşuyla söndü. Zifiri karanlıktı herşey. Ardından Victoria’nın gözlerindeki pencereler yavaşça kapandı. İçinde uçsuz bucaksız bir karanlık ve huzur hissetti. Yürüdü, karanlığa yürüdükçe bir şey sanki daha da derinden ona sesleniyordu. Ayaklarının altında şeffaf  ve ıslak bir zemin vardı. Bundan rahatsız değildi, gitmesi gereken yere daha da hızlı ve çabuk gitmesini sağlıyordu. Ama yine de sanki hep yerinde sayıyordu. Saatlerce yürüdü belki, sonunda kırmızı bir kapı belirdi gözlerinde. Açıp açmamakta tereddüt etse de, bir an kapıyı açıp rüyasının onu hangi kaderin ellerine bırakacağını bilmek istedi. Kapıyı açar açmaz müthiş güzellikte yemyeşil bir bahçe onu karşıladı. Her şey o kadar harika gözüküyordu ki, güneş, ışınlarıyla adeta mutluluk saçıyordu. İçinde biriktirdiği tüm acıları, tüm hüzünleri bir anda o bahçeye gömmek istedi. Bunu yaparsa belki geçmişin saçma izlerinden kurtulacaktı. Ve yaptı da. Tüm acılarını o bahçeye gömüp ardına bile bakmadan yoluna devam etti. Tatlı bir patikadan geçti, büyük, yüce ağaçlar gördü, çiçekleri koklayıp, kelebeklerle konuştu. İçindeki tüm saçma hisler aniden mutluluk açtı, victoria’nın kalbine adeta bahar geldi. Ama her baharın bir sonu da vardı. Bir uçurumu. Önünde birden bire bir uçurum belirdi. O uçurumun tam sonunda da güneş tüm ahengiyle batıyordu. Uçurumun en uç noktasına gidip bekledi. Güneşin o hüzün dolu batışını izledi. Güneşi öyle görmek ona eski hüzünlerini anımsattı ve kalbine gelen bahar bir anda büyük bir sona hazırladı Victoria’yı. Öyle bir sondu ki, gözleri kanayana, güneş batana, gözden kaybolana kadar ona bakmak istedi. Her ne kadar eski hüzünlerine geri dönse de bu rüyadan uyanacağını biliyordu. Gözlerini açtı, karanlık olan odası sabahın ışıklarıyla dolmuştu. İçindeki o heyecan bir anda eski halini aldı. Karanlık dolu ve bir o kadar da hüzünlüydü. Yine yeniden... Belki de yeniden uykusuzluk çekecekti. Onun sahte mutluluklara ihtiyacı yoktu çünkü. Gerçekten yaşamak istiyordu rüyasındaki gibi...hakettiği gibi. İçindeki karanlığı gömmek istiyordu, kalbindeki kışı, bahara çevirmek istiyordu, güneşe gülümsemek istiyordu Victoria. Ama bu gerçek hayatta imkansız gibi bir şeydi onun için. Belki de gözlerindeki pencereyi tekrar kapatıp, ona koşmak istiyordu, koşulsuz... Belki de... Pencerelerini sonuna kadar açsa, ışığıyla ruhuna huzur doldururdu. Belki...

Yorumlar

Popüler Yayınlar