Bir şarkı, üç evre : Kayboluş


Hayat şarkı misali. Farklı evrelerden oluşan bir eser adeta. Şarkının belli bir tarzı yok. Duymak istediğiniz tarzda, duymak istediğiniz duygularda. Sadece kendimiz bu şarkıyı belirleyebiliyoruz hayatımızda. Bu dünyaya gelme nedenimizin ne olduğunu anlayabilmemiz için aydınlatıcı niteliğinde. Doğum-Yaşam-Ölüm evresi kadar saçma belki. Bu evrenin tek değişmeyen gerçeği ise, yaşam evresi. Hep dengede. Tüm gerçekçiliğiyle, tüm can yakıcılığıyla. Bir tek onun yeri değişmiyor. Tek sabit kalan şey o oluyor. Hayatımızdaki tüm acılarla, mutluluklarla, korkularla, sevgilerle bu şarkıya ister istemez giriş yapmış oluyoruz.


Başlangıçta; mutluluk verici, adeta cennetten gelen sesler misali, kör bir insanın ilk görüşü, bir bebeğin ilk adımları, ilk aşk, ilk başarı, ilk sevinç,  her şeyin en ilki. İlk güneşi gördüğümüz gün gibi. Farklı diyarlara yolculuk yapmayı istemek, bahar da çiçeklerin açması, en sıcak havada bir anda bastıran tatlı-sıcak yağmur. Yağmurun toprağı beslemesi, toprağın veriminin artması, yeşilliğin tüm evrene yayılması, sevginin tüm kötülüklere kucak açması gibi. Bu melodiyi duymak belki de dünyanın en güzel şeyi. Şarkının bu bölümü, tıpkı bir güneş misali, her daim ışık saçıp, sıcaklığını hiç kaybetmiyor.




Şarkının ortalarına gelirken acı, daha da derinlere inerken daha da acı. Aslında çok güzel bir şarkı, ama hissettirdikleri yaralayıcı. Düşüş gibi. Düşünüş gibi. Öylesine melankolik yapıyor ki bu melodi ve duygu yoğunluğu, dibe çöküp benliğini kaybettiriyor. Üşütüyor, titretiyor içi. Sızlatıyor. Ne yapacağını bilemiyorsun. Paranoyalarının labirentlerinde kayboluyorsun. Şarkının bu evresi, ne kadar acı da olsa epey düşündürücü ve melodik. Belki de en acı şeylerin sonunda bir aydınlık olduğunun habercisidir bu bölüm? Bu bölüm Ay’ın karanlık ve melankolik yüzü gibi. Karanlığın içindeki tek ışığa tutunmak gibi.


Son evreye gelirken bitmesini istemediğimiz bir şarkıya dönüşüveriyor. Önceki acı yerini  şairaneliğe ve  masalsı bir tada bırakıyor.  Hüzün verici ve bir o kadar da huzurlu. O kadar güzel bitiyor ki,  yaşanılan tüm acılara değercesine. Biraz daha fazla duymaya ihtiyacımız oluyor. Biraz daha. Ama gün geçtikçe bu son evreyi  daha da az duymaya başlıyoruz.  Ve şarkı tamamen bitiyor. Tüm kayıplarımızla, o güzel tınılarımızla, tabiat ana ile kucaklaşıyoruz. Şarkının bu bölümü ise yıldızlar gibi. Her an kayıp, aniden kaybolup hüzne boğacak gibi...
Kayboluş gibi...


İnsanlığın evreleri tıpkı bu 3 bölümlük bir şarkı gibi. Oysa ne kadar acı verse de hep 2. bölümde olmak istiyoruz.  Hep karanlıkta o ışığa tutunmak istiyoruz. Bizi bekleyen sonu kabul edemiyoruz. Bu bir hayat, bir ilişki, bir dostluk, bir arkadaşlıkta olabiliyor çoğu zaman...  
Doğup büyüyerek, yaşayıp öğrenerek ve deneyimleyip kaybederek anlıyoruz bazı şeyleri. 
Her güzel şey bir gün solup gidiyor. Ne olursa olsun.

Duygu Kara

Yorumlar

Popüler Yayınlar