3 parça; "Gün doğumu, gün batımı ve gün ışığı"



Duygularımın eksilmesi veya onları kaybetmek en korktuğum şey oldu kendimi bildim bileli. Ya acaba bir duygumu kaybetsem nasıl yaşarım diye düşündüğüm, düşünürken saçmaladığım, saçmalarken kendime kızdığım anlar o kadar çok oldu ki. Siz hiç paranoyalarınızla öfkenizin size savaş açtığını düşündünüz mü? Bu aralar tek düşündüğüm şey belki de bu. Paranoyalarımı kaybetsem öfkem beni daha farklı şeylere mi yönlendirecek? Ve yahut öfkemi kaybedip kendi açtığım bu çukurda tek başıma paranoyalarımın kafamın içini kemirdiğine mi şahit olacağım? Ya peki ortada paranoyaklık yapabileceğim ya da sinirleneceğim hiçbir konu yoksa? O zaman neden bu ikisinin arasına sıkışıp kendime bir kalkan oluşturuyorum sürekli? Neden yapıyorum bunu? Önceden aldığım yaraları hatırlatan şeyleri neden kaldırıp atamıyorum? Oldukça güçlüyken neden güçsüz biri imajına bürünmek istiyorum? Hayatım boyunca yaşadığım o kadar çok şeyden dersimi, payımı aldım ki. Bazılarına teşekkür bile edebilirim. En  azından sadece öfkemi ve paranoyamı kontrol edemiyorum diğer duygularımı onlar sayesinde en aza indirgemeyi hatta o duygularımı rahatlıkla bastırabilmeyi öğrendim. Mutluluk ve mutsuzluk arasına o kadar sıkışıp kalmışım ki, o kadar karşılıksız duygular beslemişim ki, yaşadığım şu hayalötesi şey beni sersemletiyor belki de. İlk kez bir şeyin sonunu düşünmüyorum. İlk kez bir bitiş olsun istemiyorum. Ama paranoyalarım sürekli beni dürtüp duruyor. Onları söküp atamıyorum, atsam öfkemden korkuyorum. Sürekli içimi yatıştırıyorum. İçimi dinliyorum. Kalbimi... Oradaki kişi bana güven diyor. Kendime güvendiğim kadar çok güveniyorum. Sanırım paranoyalarım hayatımda en çok güvendiğim kişiyi kıskanıyor ve aramızı bozmak istercesine dürtüp durmaya devam ediyor. Onlarla savaşıyorum. Çünkü gerçekten savaşmak istediğim ve savaşmaya değer bir insan olduğu için. Savaşıp sonunu düşünmeden kazanmak istediğim için. Işığına güvendiğim, içimi ısıtıp o sıcaklığı hissettiğim için.

Hayatımın her döneminde yaşadığım şeyler kendilerini bölerek kendime yeni bir sayfa açmamı sağladı. Koskoca 20 seneye 3 çizik attım. 3’e bölüp kendimi ve kendi hislerimi sonunda (her ne kadar paranoyalarımın dürtmelerine, öfkemin bana savaş açtığını hissetsem de) geri kazandım. Sonunda o ışığı gördüm. Karanlık bir tünelin sonunda görülen o göz kamaştırıcı ışık gibi vardır ya hani... Sanki tek çıkış yolu oymuş gibi. Yöneleceğim tek yol, sevebileceğim tek insan, gidebileceğim tek varlık oymuş gibi.


Ruhumu ve hayatımı istemsizce üçe böldüm. Üç bölük pörçük parçaya.

Gün doğumu;
Benim için her şey o kadar berrak o kadar saf ve temizdi ki. O kadar safça o kadar masumca seviyordum ki gün doğumunu. Gözlerimi kör etse de bakmayı, bakarken onunla doğmayı seviyordum. Hislerimin en temiz, en çarpıcı ve en duygulu haliydi gün doğumu. Gün doğumu bana karşılıksız sevmeyi öğretti. Güvenmeyi, bir yola çıkıp o yolda tek başıma da olsa kendime, kalbime güvenmeyi.  Sonunda kaybedeceğimi bilsem de güvenmeyi. Her güzel şeyin sonu olduğuna inandım.

Gün batımı;
Gün batımı, hüzündü. Ayrılık. Aşkın en acı hali. Baktığımda batmasını ve karanlığa gömülmeyi istemediğim. Tüm romantikliği anlık olan. Tüm ihtişamını bir anda kaybeden. Karanlığa gömen. Gözlerimi acıtan...bakarken hissederken tüm hüznümü en derinimde yaşadığım andı gün batımı. Uzaklara dalma sebebim, gökyüzünde tekrar görme isteğimdi. Gözlerimi sürekli nemli tutan, kalbimi tüm kalplere kapatan, beni umutsuzluğa sürükleyendi. Bitti ve gitti.

Gün Işığı;
Ben yıllardır gün ışığını görebilmeyi istedim.  Yıllardır onun saf ışığında ve hüzmelerinde dans edebilmeyi, kalbimi ışığına kaptırabilmeyi, bakarken içimi öğlen güneşi gibi ısıtan, çimlere uzanıp onu görme isteğim, tüm sevincim. Her şeyim.  Yıllardır beklediğime değen tek şey. Sevmeyi yeniden kazandığım, severek bir bütün olduğumu hissettiğim. Bakarken eridiğim, ruhuna akarak ona karışmak isteğim tek şey. O göz kamaştırıcı ışık. Tünelin sonundaki tek aydınlık. O ne gün doğumu kadar geçici, ne gün batımı kadar hüzün verici. Sonsuza kadar ışığını görmek istediğim tek şey... Sonu olmasın.


Duygu Kara

Yorumlar

Popüler Yayınlar