Bir şarkı, bir ses, uyurgezer, düş kapanı, bitiş çizgisi

“Bir şarkı”

DOĞUM gibi. Hayata gözlerini açıp bir şarkı duymak. Ve o şarkının müptelası olmak. Bir anda bir şarkı nasıl tüm hayatınızı değiştirebilir? Dinlediğim ilk andan itibaren sanki geleceği görmemi sağlamış gibi. Alıp sarılası geliyor insanın. Alıp içine sokası geliyor. Öyle bir melodi ki. Hayata gözlerimi açtığım günden beri benimle birlikte. Beni terk etmiyor. Yalnızlığımı paylaşıyor. Beni şımartıyor. Acımı görüyor. Yolun sonundaki ışığı görmemi sağlıyor. Ve bazen de... Bazen... Bazenler yüklüyor. İşte o an içim acıyor bu melodiden. Duyduğum acıyla şarkıya daha da içten bir bağlılıkla sarılıyorum. Sevgiye sarılır gibi.





“Bir ses”

Onun sesi BÜYÜMEK gibiydi. Bana her seslendiğinde sesinde güller açardı. Rengini bilmiyordum. Ama açık tonlardı. Renginden öptüğüm de rengi mavi olurdu. Masmavi. Gökyüzü gibi. SEVİLMEK gibi. Uçardım gökyüzünde. Süzülerek. Sesi kulaklarımda, dünyanın en mutlusu olurdum. Gece daha bir melankolik olurdu sesi. Ruhuma girer içimde bir kaos yaratırdı. Elimi kalbime götürüp onu sakinleştirmeye çalışırdım. Masmavi bir okyanusu okşamak gibiydi sesi. Ah sesi.. Onu dinlemek okyanusları aşmak gibiydi, uçmak gibiydi.





“Uyurgezer”

Kaos. İçimde... BÜYÜMEYİ REDDETMEK. Ve bu yüzden suçluluk duymak. Aynalara bakamıyorum. Çünkü başka biri gözlerimin içine bakıp suratıma pişkin pişkin sırıtıyor. Bu odadaki ben miyim? Bu konuşan. İçimde ne hissediyorum... Bir bilsem. Kabuslar. Neden ben dedirtiyor. Neden? Çok mu soru soruyorum bu yabancıya? Ama ben sorularımın cevaplarını almak istiyorum. Reddetmek istiyorum. Yavaşça odama giriyorum. Bu yatağımda uyuyan da kim? Başka biri. Ben uyuyamıyorum. Oysa bu mışıl mışıl uyuyan kişi ne kadar da bana benziyor. Farklılıklarımız var. Ama bir o kadar da benzerliklerimiz. Ama bu çok bakımsız. Ben öyle miyim? Bilemiyorum. Artık emin olamıyorum. Çelişkiler beni bitiriyor. Bitiş çizgisi? Hayır daha çok var.





“Düş Kapanı”

OLGUNLAŞMAK. Okyanusta kaybolmak. Sislerin içinden geçiyorum. Düşlerimi kapalı bir kutuya saklıyorum. Anahtarı da denize fırlatıp atıyorum. Bir daha gün yüzü göremeyecekler. Evet. Bunu başarabilirim. Zaman geçiyor... Ve her ne kadar istemesem de. Durduramasam da onu. Ellerimden kaysa da.. Gidiyor...Sanki düşlerim değil de ben kapana kısılmış ve bir kutuya hapsolmuş gibiyim. Sahi kutuya ne oldu? Neredeydi? Ona ne olmuştu? Tüm düşlerimi kapatıp çelişkilerimi mi salmıştım dışarıya? Kutunun rengini hatırlayamayacak kadar yorgunum. Ve biraz da sarhoş. Düş sarhoşu. Gökyüzünde kara bir bulut gibi takip ediyor beni bu lanet çelişkiler. Yoksa tüm bunlar düş sarhoşu olduğum için mi geliyor başıma? Bilemiyorum.





“Bitiş Çizgisi”
Hepimiz bitiş çizgisine doğru yaklaşıyoruz. Kimi yarı yolda, kimi en başında kimi de hemen hemen varmak üzere. Peki bu kural kim tarafından konuluyor? Yaklaştığımı hissediyorum. EN DERİNİMDE... Korku. Tatlı bir telaş gibi. Bir adım daha atsam çizgiye ulaşacak ve uçurumun o tatlı rüzgarında bedenim sallanacakmış hissi. Sonra da sonsuz bir UYKU. Bulutlardaymışçasına. Belki de tam tersi? Ölüm bir uyurgezerlik gibi. Uyuduğunu sanmak ama ruhunun acılar içinde kıvranması. Her gün tekrarlanan ataklar ve ciddi derece de zarar veren kabuslar. Ve çelişkiler. Ve 'keşke' ler. Zamanı durdurma isteği ama her seferinde başaramamak. Görmek ama dokunamamak .İstemek istemek ve delicesine istemek. Yaşamayı. Cevaplanamayan sorular. Görülemeyen gökyüzü. Saatin rahatsız edici tik tak sesi. VE BİTİŞ ÇİZGİSİ; ÖLÜM...



Duygu Kara

Yorumlar

Popüler Yayınlar