Önümde henüz dolduramadığım bir not defteri, ceketim, ve
sevdiğin ayna. Yüklü miktar da senden geriye kalan anılar. Bir bacağı kırık
sandalyemden kalkıp yokluğunun verdiği acıyla duvarı öpüyorum. Sanki seni
öpüyormuşçasına. Duvarlara bakmak, onları öpmek ve onlarla sevişmek... İçimde
henüz sana veremediğim güller vardı. Ve her düşüşümde dikenleri kalbime battı.
Sana söylemek istediklerimi duvarlara söylüyorum şimdi. Canımın ne kadar yanıp
yanmadığı umurumda bile değil! Hayalin bir demet kırmızı gül. Koklamaya korkuyorum.
Dikenleriyle beni paramparça ediyor. Dinle beni. Bu yapayalnız küçücük dünyamda
ne kadar da zavallıyım. Kaçmak istiyorum, karanlığın ve acın beni bu odaya hapsetti.
Hayalimde, bir ev vardı. Tepede, uzaklar da. Bir kasaba... Gidebileceğimizin de ötesinde bir
uzaklıktı bu. Hiç kimse yaşamıyordu. Tamamen bize ait bir kasabaydı. Altın renkli kumsala
bakan ve denizi her an görebildiğimiz. Güneşin batışını izlemek için seninle
akşam yürüyüşlerine çıkıp, rüzgarın o cesur kollarına atılacaktık. Sıcak günler
de kumsal da uyuyacak, sabah olduğunda kahvaltımızı orada yapacaktık.
Yapayalnızım şimdi. Anılarını tek başıma yaşatmaya çalışıyorum. Güneşin
batışını bile terk ettim ben. Karanlık bir dünya yarattım kendime. Öyle bir
sensizlik ki, tüm pencerelerimi tahta ile kapatıp onları ölüme terk ettim.
Güllerini sulamaya çok korktum fakat onlar inadına canlı kaldılar. İçime batan
dikenleri teker teker çıkartmaya hiç mecalim yok. Beynimin içinde ölüm
meleklerinin fısıltısı yankılanıyor güllere her baktığımda. Üç kişiler.
Kolumdan tutup gülleri ateşe vermeye çalışıyorlar. Her seferinde direniyorum.
Onlar senin anın. Onlar yok olursa bende yok olurum. Direniyorum. Başarısız
olacağımı bile bile. Her seferinde daha çok yenildiğimi hissediyorum. Ve o aciz
yaratıklar senin anılarını ateşe veriyorlar. Güller yanıyor. Ruhum ölüyor. Ölüm
kokusu burnumu sızlatıyor. Bir ışık görüyorum. Kollarımı kabaca çekiştirip beni
ışığın olduğu yöne doğru götürmeye çalışıyorlar.Ölüm ışık ötesi bir oyun gibi. Ve git gide daha da içine
çekiyor. Gül kokusu alıyorum. Saf ve berrak. Bu koku ölüme mi ait? Yoksa sana
mı? İşte bu kez o kasabanın daha da uzağındayım. Karanlık dünyamdan çok uzakta ışık saçan bir yerde.
Gözyaşlarımın beni boğmadığı, güllerin hep içimde var olduğu ve olacağı bir
yerde.
Yorumlar
Yorum Gönder