
Bugünlerde içim sebepsizce
sıkılıyor. Gökyüzüne baktığımda gözlerim bile rahatsız oluyor. Mavi yoruyor.
İçimdeki tüm maviler soğuyor. Rengin soğukluğundan değil,
içimin soğukluğundan oluyor her şey.
Yaşamaya dair bir umut çizgisi bile yokken tüm acılarımı alıp bankın köşesine
oturuyorum. Hava soğuk. Bank ıslak. Bu umurumda bile değil. Sislerle kaplı
gökyüzüne bakarken kendimi bir hastane bahçesinde buluyorum. Bulutların
kapladığı Ay kızgın. Sirenler tüm rüzgarı biçiyor. Kulaklarımda bir acı
hissediyorum. Başım dönüyor. Rüzgar içimin derinliklerinden geçip kalbimdeki o müthiş boşluğu dolduruyor. Üşümüş ve tüm gücünü kaybetmiş bir çocuk oturuyor
yanıma. Yalnızlığıma eşlik edercesine yüzüme acı acı gülümsüyor. Elinde bir
oyuncak, başlıyor onunla konuşmaya. İsteksizce gülümsüyorum. Ambulans ışığı
yerdeki su birikintisinde danslar ediyor. Tüm acılarını toplayıp gelenlerin
koşuşturmasını izliyorum. Sabah olsa da maviyi görsem diyorum. Ama neden? Mavi
bu kadar yorarken beni neden ben hala maviyi görmek isteyeyim? Sinirlerim alt
üst oluyor. Bozuk bir sinir sistemiyle nereye kadar devam edebilirim
bilmiyorum. Yanımdaki küçük çocukla göz göze geliyoruz. Gözyaşlarımı fark etmiş
olacak ki, beni teselli edercesine küçücük kafasını omzuma yaslıyor. İlk kez
ağlamaktan utanmıyorum. Peş peşe çalan sirenler, acılarıyla yüzleşmiş
insanların feryadları, gökyüzü, hastane ışıkları ve ıslak bank.. Bunların hepsi yıllardır içime akıttığım gözyaşlarıma
şahit oluyorlar.
İlk kez belki de
son. Ağlamayı; zayıflık gibi gördüğüm için utanmıyorum. Ben ağlarken tüm
insanların bana bakmasından da utanmıyorum... Sadece ağlarken içimdeki
maviliğin kurumasından ve insanların buna şahit olmasından korkuyorum. İçimdeki
yorucu mavinin tamamen yok olup beni terketmesinden korkuyorum.
Duygu Kara
Yorumlar
Yorum Gönder