Keltler diyarı
Arabesk bir kadeh ve içinde bir yudum sevgi,
Doğanın gücü ve sonsuz mutluluk
Mistik bir ışık ve kelt bir diyar
İşte burda tam baş ucumda...
Çayımdan bir yudum aldım. Hava birdenbire soğumuştu. Gerçek
dünyadan çok sıkılmıştım. Yeniden dünyama dönüp bir şeyler yazmak bir yerlere
yolculuk yapmak istiyordum. Yemyeşil kırlarda incecik yeşil elbiselerle
doyasıya dans etmek, zıplamak ve doğanın enerjisini içimde hissetmek
istiyordum. Eşsiz melodilerle kendimden geçmek yeşilin ışıltısında kendimi kaybetmek
istiyordum. Oturduğum yerden cama baktım. Bu dünya ve ben çok yabancıydık.
Gömüldüğüm bilgisayarımdan biraz olsun gökyüzüne bakarak uzaklaştım. Ve birden
gökyüzünde yeşil bir ışığın belirdiğini gördüm. Görür görmez ilk önce
yanıldığımı sandım. Gözlük çerçevelerimi temizleyip tekrar baktım. Ne
gözlüklerimde sorun vardı ne de gördüğüm şeyde. Her şey göründüğü gibiydi. Işığın kaynağı neydi bilemiyorum ama
sanki cennetten geliyormuşcasına parlaktı. İnsanın ruhu ışığa baktığında huzur
buluyordu. Işığın yere iniş yaptığını gördüm ve oturduğum yerden hızlıca kalkıp
indiği yere gitmek için yola koyuldum. Işığa ulaşmak için koşuyordum. Koşmak ne
kelime! Adeta uçuyordum. Ve parlak bir ışık gözlerimi aldı. Yemyeşil ışınların
arasından bir el bana uzandı. Şaşkın bir şekilde bakıyordum. Sanki beni davet
edermişcesine elini uzatıp gelmemi bekliyor gibiydi. İçimden bir ses bu ele
güvenmemi söyledi. Ve adımlarım ele doğru hızlılaştı. Birden ışığın içine doğru
çekildim ve bedenimde tarifi imkansız bir kasılma oldu. Sonrasında o kadar
güzel bir koku aldı ki burnum, cennetten gelen bir kokuydu kesinlikle. Birden
sarsılmalarım ve kasılmalarım durdu. Bir an hiçbir şey hissetmedim. Sanırım
uyuyakalmıştım. Ya da baygındım. Gözlerimi açmaya çalıştım, turuncu bir
karanlık beni selamlıyordu. Bir an yemyeşil bir vadide olduğumu farkettim.
Turuncu güneş kasıp kavuruyordu bedenimi. Ben buraya nasıl gelmiştim? Ve
gökyüzündeki yeşil ışığı anımsadım. Buraya gelmemin tek sebebi oydu. Etraftan o
kadar güzel melodiler o kadar güzel kokular geliyordu ki, beynim burasını bir
cennet kabul etmişti. Bütün gününü kıç üstü bilgisayar başında geçiren biri
olarak gerçekten burası bir cennet olabilirdi. Kulağıma bir an akerdeon’un
eşsiz melodisi takıldı. Burada çiçekler güneş gibi açmış çimenler adeta
yeşillikten parıldıyorlardı. Tek başıma müziğin geldiği yöne doğru yürüdüm. Bir
çadırın etrafına toplanmış küçük ve sevimli insanlar gördüm. Hemen yanlarına
giderek buraya nasıl geldiğimi anlattım. Beni çok sıcak karşılamakla birlikte
hemen aralarına alıp danslar etmeye başladılar. Tanrım! Burası kesinlikle
cennetti ve tüm güzel şeyler burada toplanmıştı. Doğa, yeşil, sıcacık insanlar,
eşsiz melodiler ve enfes kokular. Koyunlar, tavşanlar, kelebekler, tüm
hayvanlar bile kendilerini bu tarifi imkansız etnik melodiye kaptırıyorlardı.
Bir anda herkes sustu ve gökyüzündeki yeşil ışığa selam yolladılar. Bende ışığa
teşekkürlerimi sunup minik arkadaşlarımın danslarına eşlik ettim. Aralarından
en sevimli olanı yanıma gelip yasemin çiçeğinden yapıldığını düşündüğüm bir
tacı başıma kondurdu. O kadar güzel bir hava vardı ki havaya karışıp uçmak
istiyordum! Sonra bir tanesi yanıma gelip arabesk görünümlü bir kadehten bir
içki sundu. Görünüşü dolayısıyla biraz tedirginlik yaşadım fakat bir yudum da
kadehteki karışımı içtim. Görünüşüne göre tadı müthiş güzeldi. Çokta güzel
kokuyordu. Hem şaşkınlık hem mutluluk karışımı tarifi imkansız hisler
içindeydim. Acaba bu bir rüya mı diye düşündüm. Rüya bile olsa hayatımda hiç bu
kadar güzel rüya görmemiştim. Dans ettiğim herkesin tarzı kelt ve bir o kadar da mistikti. Sanki
yüzyıllardır yaşıyorlarmış gibilerdi. Sonra kelt ezgileri çalmaya başladı
aralarındaki en yaşlı adam. Ağaçtan yapılmış melodean’uyla etraftaki herkesi
müziğe ve neşeye doyuruyordu. Herkes çoşku içinde dans edip şarkıya eşlik
ediyorlardı. Dansa katıldım, delicesine dans ediyordum. Hiç bir tarza bağımlı
olmadan içimden geldiği gibi... Rüzgarın saçlarımın arasından geçip melodilere
karıştığını hissediyordum. Ayaklarım sanki yere basmıyor adeta havada uçuyordum.
İncecik yeşil elbisem üzerimde adeta buharlaşıp uçacak gibiydi! Buraya attim
hissediyordum. Tüm doğadaki renkler birbirlerine karışıp dansımıza eşlik
ediyorlardı. İçimden o yeşil ışığa
minnetlerimi iletiyordum. Her şey
o kadar mükemmel o kadar şahaneydi ki, bir anda çalan alarmımın sesi yüzünden
irkilip uyandım. Uyandığımda sarhoş gibiydim. Sanki gerçekten o yere gitmiş
gibi yorulup bitkin düşmüştüm. İçimi buruk bir hüzün kapladı. Orada o kadar
mutlu o kadar özgürdüm ki. Yeşille o kadar çok iç içeydim ki... Sanki yıllardır
aradığım şeyleri bulmuş gibi bir sevinç vardı içimde. Keşke bu bir rüya değil
gerçeğin ta kendisi olsaydı. Keşke bu mutluluğum hep daim olsa ve ben gerçekten
o keltler diyarında yaşasaydım... Bir soluk alıp tekrar kafamı yastığa gömdüm
ve başımda bir acı hissettim. Kalkıp elimle başıma baktım ki saçlarımın
arasında ufacık bir taç vardı! Bu imkansız dedim. Biri bana ya oyun oynuyor
olmalıydı yada aklımı kaçırmış olmalıydım! O kadar karmaşık ve ilginç
hissediyordum ki, elimdeki tacın kendi tacım olduğunu unatacak kadar! Yüksek
sesli bir kahkaha atıp kendime gelebilmek için bir yudum su içtim ve uykuya
düşlerimi teslim ettim. Umarım evinizde umutsuzca otururken o yeşil ışık size de görünür ve o
keltler diyarına bir kere de olsa gitme şansına sahip olursunuz...
Duygu Kara
Yorumlar
Yorum Gönder