Soğuk Savaş


Bu savaşın ne kazananı var ne kaybedeni. Herkes suskun, herkes umursamaz ve rahat davranıyor. Fırtına öncesi sessizlik gibi. Bir yanardağın patlamadan önceki kıpırdanmaları,  bir denizin tsunami yaratmadan ki dalgaları gibi. Kimse kimseyle konuşmuyor. Yollar, yıllar, anılar suskun. Hangi ay’da olduğumuzu bilmeden yaşıyoruz. Ertesi günün bize neler getireceğini umursamıyoruz. Sinyalsiz bir araba gibi yaşıyoruz. Bu bizim içimizde kendi duygularımızla insanlığımızın verdiği bir savaş. Bir trajedi başlığı altındaki oyun gibi yaşadıklarımız. Kimi bu oyuna trajikomik bir şekilde yaklaşıyor, kimi ağlıyor. Kimi ortamı terk ediyor. Gemiler dümensiz. Hangi vapura binsek uğramıyor martılar denize. Deniz bile küskün ve umursamaz. Dalgalarını oluştururken rahat ve çabasız. Kaldırıp başını bakamıyorlar gökyüzüne. Tanrı kızmış ve bıkmış bir biçimde yağdırıyor gözyaşlarını. Ellerimiz üşümüş, sonbahar gelmiş. Elimizi diğer elimizle birleştirirken bile zorluk çekiyoruz artık. Gittiğimiz her yerde içkiler peşi sıra halinde önümüze sunuluyor. Belki içimizi ısıtır deyip yudumluyoruz. Sonra bir yenisi daha geliyor. Bir yenisi, bir yenisi daha.  Dünya dönüyor ama biz sabit kalmayı tercih ediyoruz. Olduğumuz yerde umursamaz bir tavırla boş şişelere bakıyoruz. Ellerimiz soğuk, kalbimiz soğuk, dışarısı tanrının bize verdiği ceza niteliğinde buz kesiyor. Olduğumuz yerde kıpırdayamıyoruz. Savaş henüz bitmiş bile değil. Daha yeni başlıyoruz. Başlangıçta bu kadar soğuk olacaksa, bitiş çizgisinde güneş yüzümüze gülecek mi? 
Tanrı güneşten bu denli nefret ederken içimizin ısınması mümkün mü? Bu savaşı kaybetsekte acaba tekrar bakabilecek miyiz mavinin sonsuz huzuruna? Bu soğuk savaş bitecek mi? Çiçekleri gökyüzüne tekrar asabilecek miyiz? Bulutlar dans edecek mi ruhumuzda? Ne kadar çok isterdim bunları yapabilmeyi. Eskisi gibi. Savaşın bitmesini beklerken daha da çukura batmak mı bu? Bilmediğimiz mayın dolu bir tarlaya girmek kadar tehlikeli mi? Ne olursa olsun, bu savaşın kaybedeni de kazananı da biz olmalıyız. Bu savaşı umursayacak kadar güçlüyüz. Peki bunun farkında mıyız? Hayır hiç sanmıyorum. Asla eskisi gibi olmayacak. Karanlık yüzyıla girmiş bulunuyoruz. Bunun ne bir geri dönüşü var ne çıkış yolu. Saplanıp kaldık karanlığımıza ve soğuk nefesimize. Saplanıp kaldık güneşin bize gülmeyen yüzüne.

Duygu KARA

Yorumlar

Popüler Yayınlar