Ana içeriğe atla
Siyah-Beyaz Düş'üş
''Hücrelerini ezbere biliyorum'' dedi. Teninin pürüzsüzlüğüne
bakakalmıştım. Bana baktığında tüm hücrelerimin kopup bağımsızlıklarını ilan
ettiklerini hissedebiliyordum. ''İyi kalpli birisin, ben sana zarar
veririm'' dedi. Donup kalmıştım. İçimden rüzgarın geçtiğini ve beni bir denizin
kıyısına sürüklediğini tüm bedenimde hissedebiliyordum. Bana bunu
hissettiriyordu. Kalpsiz olduğumu düşünmüştüm yıllarca. Etrafımdaki herkesi
birer birer kendimden uzaklaştırıp kaybediyordum. Herkes bir şeyler sezip
benden kaçıyordu. Sonunda yalnız olan yine ben oluyordum. Aslında şikayetçi
değildim, bu lanet dünyada kim kalıcı olarak kalırdı ki? Kim sonsuza
kadar aşkla bağlı kalabilirdi? Öldüğümüzde bile tek başına gömülüp tek başına
yargılanacaktık. Kurak bir arazide kurumuş tek bir ağaç gibi. Tek başımıza kalacaktık
sonsuza kadar. Bir sebebim varken tek başına kalmak içimi acıtıyordu.
Kemiklerimin sırtıma battığını yoğun bir acıyla hissedebiliyordum. Düşüncelerim
dağılıyor, toplamaya çalıştıkça ellerime kırık bir cam parçası gibi batıyordu.
Son kırığı toplarken onun benden gittiğini anladım. Ben kendi içimde çelişirken
o çoktan beni terk edip gitmişti. Kendimi terk edilmişliğin boşluğuna atıp
biraz bekledim. Aniden acıyan ellerime baktım. Bomboş kalmışlardı. ''Sen olmasan
bu dünya benim için boş bir tarladan farksız'' demişti. Şimdi o yok. Benim için
dünya ne olabilirdi şimdi? Dünyaya nasıl eskisi bakabilirdim? Giderken tüm
renkleri yanına alıp gitmişti. Artık dünyayı eski siyah beyaz bir televizyon
ekranı gibi görüyordum. Küçücük bir çerçeveden siyah beyaz insanlar.. Siyah
beyaz bir dünya. Tıpkı eskiden
olduğu gibi.
Duygu KARA
Yorumlar
Yorum Gönder