Sahte rol: Usanmış kuklalar
Saat gecenin bilmem kaçı ve ben bilgisayarımın başına oturmuş cevabı olmayan sorulara yanıtlar arıyorum. Belki ortada soru bile yoktu. Belki kendi kafamda kurduğum acı soruların karşılığını almak için tanrı ile empati kurmaya çalışıyordum. Belki de canım sıkılmıştı kim bilebilir. İçimdeki griliğin vermiş olduğu eskiye özlemden rahatsız olmuştum belki... Küçücük ellerimizle şu kaygan ve engebeli dünyaya tutunmaya çalışıyoruz. Bize verilen rolleri bazen yerine getiriyoruz bazense kostümlerimiz yırtılıyor yerine yenisini alabilmek için çabalıyoruz. Bazılarımızın maskeleri düşüyor, kiminin bir buruna, kiminin bir ayakkabıya ihtiyacı oluyor. Kukla iplerimiz kesiliyor bazen yola devam edemiyoruz. Bazen o iplerden umutlar yaratıp geleceğimize saçıyoruz ki tekrar ayağa kalkabilelim... Ne olursak olalım, ister bir kukla, ister bir ayıcık, ister bir palyaço ister insan rolü yüklenmiş robotlar... Hepimiz tek dertten muzdaribiz. Aşk! Peki aşk hepimizin kaderimi? Neden yüzyıllardır erkekler kadınlarla, kadınlar erkeklerle uğraşıp duruyorlar? Derdimiz tek bir kalp mi? Ona sahip olmak mı? Yoksa sadece yanına bir kukla almak mı? İstediğinde gönül eğlendirebileceği? Keşke insanlarla değil de kaderimizle oyuncak gibi oynayabilseydik... Bir kukla gibi, küçük bir çocuğun en sevdiği ayıcığıyla oynayışındaki heyecan ve huzur gibi... Kader neden aşka bağlıdır? Gece ve Gündüz neden hiç birlikte olamaz? İnsanların yarısı gece yarısı gündüz müdür yoksa? Neden bu kavuşamamazlık? Bazısı gecenin gizemi, bazısı gündüz ışığı mı? Bazı geceler ben ben iken, bazı gündüzler neden kendime mutsuzluklar yaratıyorum? Gündüzken beş duyu organımı da kaybedip gece olduğunda onları tekrar geri alıyormuş gibi hissediyorum. Halbuki insanlar ışığı ve güneşi severler. Bendeki bu karanlık tutkusu nereden geliyor? Düşündükçe ve yazdıkça ellerimdeki ipler birbirlerine dolanıyorlar. Buda durumu güç bir hale getiriyor. Herşey çok gerçekten uzak, çok yapmacık geliyor. Herkes insanlık rollerini basit ve iğrenç bir şekilde devam ettiriyor. Gündüzün ışığı bir şeyleri gölgeliyor... Kalplerimiz yosun tutmuş ve arındırılmayı bekleyemiyor bile... Kopan kukla ipleri artık onarılmıyor, düşen burunlar yerine gelmiyor, bazısının ayakkabıları sıkıyor çıplak ayakla dolaşıyor, bazısı insan olduğunu unutmuş. Tanrıdan bile vazgeçmiş. Ve tanrıda onlardan vazgeçmiş...
Duygu Kara
Duygu Kara
Yorumlar
Yorum Gönder