Hapseden siyah

Kelimeler birbirine takılıp kalıyor bu aralar. Kalemi elime alıp ne zaman yazmaya başlasam elimden kayıp düşüyor yazamıyorum. Hikayeler hep yarım kalıyor. Dilimde tarifi imkansız acı bir tat, ellerim yorgun, yazamıyor. Gözlerim görmek istediği şeyleri göremiyor, kalbim hissedemiyor. Her şey simsiyah... Siyah düşünceler, siyah yüzler elimi kolumu bağlıyor. Sanırım bana ait olan bir kalbi kaybediyorum. Pencereden dışarıya baktığımda soğuk bir şehir selamlıyor beni. Buz tutmuş insanlar, üşüyen minik hayvanlar, patlak bir kaç sokak lambası. Tıpkı bir sigara dumanı gibi dağılıyor tüm düşüncelerim. Karanlığı seyre daldığımda anlamsız bir umursamazlık hissediyorum. Karanlığın üzerine gitmeye çalışmıyorum. Eskiden yaptığım bir şeyi yapmıyor olmak çok şaşırtıcı geliyor. Karanlığın üzerine gitmek ve gizemini içimde en derinimde, damarlarımda hissetmek güzeldi. Güzel olan tüm her şeyi siliyorum hafızamdan. Bu buz tutmuş sokaklar, bu buz tutmuş şehir çok acıtıyor canımı. Karanlığın bilinmezliğini de yanıma alarak içimdeki bu saçma sapan durumu bana eşlik eden sigaramla değerlendirmeye başlıyoruz. Tıpkı bir annenin evladına verdiği nasihat gibi, dertleşiyoruz. İçime çektiğim her bir duman içimde bir kül oluşturuyor. Nasıl olurdu da böylesine acı hisederim? Bunun sebebi bile yokken. İçimdeki külleri bir anlıkta olsa pencereden aşağıya bırakıyorum. Geri dönüp baktığımda oldukları yerde olmadıklarını görüyorum. Düşünüyorum da bana onlarda sadık kalamayacaksa, başka kim, ne sadık kalabilir? Elimden tüm somut şeylerin alınıp yerine soyutlaşmış şeylerin konduğunu görüyorum. Baktığım her yerin taş kesildiğini siyahlaştığını görüyorum. Piyanomun tuşlarının ve bulutların kararıp yok olduklarını, tüm yüzlerin simsiyah kesildiğini görüyorum. Görmekle yetinmeyip dokunmak istiyorum. Sertleşmiş yüzeyler pis ve kaba bir tabaka oluşturup etrafımdaki herkesin yüzlerini karartmış durumda. Onları artık eskisi gibi görmememi sağlıyor ve sağlamaya devam edecek. Sanki kalbimi öldürmek isteyen bir katil var ve ben ona her geçen saniye teslim oluyorum.

Artık sabahı beklemeden uykuya dalıp kendimi uyku denilen şeyle cezalandırıyorum. Geceleri hala seviyorum ama artık uyumak daha cazip geliyor. İçimdeki bu soğuğu ısıtıp buzları kırmak niyetiyle kapıyorum gözlerimi. Belki yarın yaza uyanırım, penceremden baktığımda küllerin yerine geldiğini, çiçeklerin açıp, insanların mutlu olduklarını, kalbimin yerinde olduğunu ve içinin neşe ile dolduğunu görürüm. Şimdi gözlerimi kapıyorum, belki bir daha açmak belki de açmamak dileğiyle.


Duygu Kara

Yorumlar

Popüler Yayınlar