Gömülü anılar
Altıncı kattaki odamızdan çıkıp merdivenleri hızlıca üçer beşer inmeye başladım. Bir an önce daireden çıkıp temiz hava almak istiyordum. Dairenin kapısını büyük bir hışımla açıp dışarıdan gelen soğuk havayı ciğerlerime doldurup hızlıca koşmaya başladım. Olabildiğince hızlı ve seri bir şekilde koşuyordum ve koşmam gerekti. Soğuk hava dalgaları tıpkı felçli bir hasta gibi hissetmemi sağlıyordu. Yağmur atıştırmaya ve yüzümün ısısı giderek düşmeye başlamıştı. Her adım da daha da soğuyordum. Artık o eve dönmek istemiyordum. O evi de lanet anılarını da bir çukura gömüp çok uzaklara koşmak istiyordum. Ve koştum da... O evden uzakta ve anıları ruhumdan arıtmaya çalışarak geçti yarı ömrüm. Bir daha o evin kapısından adımımı dahi atmayacaktım. Kendime söz vermiştim. Asla o korkunç geceyi hatırlayıp üzülmeyecektim. Geçen zamana rağmen ayakta durmayı başarmıştım. Yepyeni bir hayat ve yepyeni fikirlere sahiptim. Bir kitapçı da işe başlamıştım. Bu sayede yazı da yazabiliyordum. Kitap kokularını her zaman sevmişimdir. Ruhuma ayrı bir ferahlık sağlıyorlardı. Her bir kitap okuyuşumda fikirlerimin gelişip beni olgunlaştırdığını hissedebiliyordum. Şimdiden basılmaya hazır bir kaç kitabım bile vardı. Hayatımı yıllar sonra bir düzene sokmuştum. Düzenli bir işim ve kendime ait olmasa da yaşayabileceğim bir evim vardı. Ama sanki bir şeyler eksik gidiyordu. Ruhumun derinliklerinden çıkarıp mezara gömdüğüm anıları hatırlamakta bile güçlük çekiyordum bazen ki hatırlamakta istemiyordum aslında... Gözlerim de pek iyi görmemeye başlamıştı... Sanırım artık yaşlanıyordum.
Her zaman ki günlerden biriydi. Masamın başında oturup kitap okuyordum. Kapıdan içeri bir müşterinin girdiğini gördüm. Bakmak için kafamı okuduğum kitaptan kaldırdım. Gözlerimin beni yanıltabileceğini düşünüp ovuşturmaya başladım. Hayır bu oydu.. Ne gözlerimde bir yanılma vardı, bu ne bir rüyaydı ne de halisülasyon görüyordum. Karşımda duruyordu... Anılarım bir yapıt olarak yıllar boyu birikmiş birikmiş ve bir ete bürünüp karşıma dikilmişti. Yutkunamadım. Sustum. Ona benziyordu. Tıpa tıp. Hatta benzemiyordu. Bu oydu... Bakmaya korktum.. Buna cesaretim yoktu. Gömdüğüm anılarımızın o çukurdan çıktıklarını zihnimde hissedebiliyordum. ''Bunca zamandan sonra neden?''dedim. Kendimi cezalandırmak istiyordum. Artık eskisi gibi koşamazdım. Uçmak için kanatlarım da yoktu. Ben sadece tüm gününü kitap okuyarak geçiren yerinden bile kıpırdamayan kimine göre bir deli kimine göre bir deha idim. Bana göre dehalık ve delilik aynı şeydi belki de. Eskisi gibi değildim. Değişmiştim. Dakikalarca kıpırdamadan ve konuşmadan bir heykel gibi karşısında durdum. Bir şeyler anlatıyordu ve ben dinlemiyordum. Her söylediği bir söz ok gibi bana saplanacak iken o okları durduran bir güç ona meydan okuyordu. Oysa ne kadar güzel anılarımız olmuştu. Birlikte katıldığımız davetler, akşam yürüyüşleri, terasımıza çıkıp gökyüzünü izlediğimiz o anlar...
Ben sadece aptal bir geceye takılı kalmıştım. Bu doğru mu? yoksa yanlış mı?.... Artık bilemiyordum. Ne hayallerle kurduğumuz o evde aldatılmış ve hakarete uğramıştım. O geceden sonra hayatım artık eskisi gibi olmamıştı. Asla eskisi gibi olamamıştım. O eve ne uğramıştım ne de onun yüzünü görmüştüm. Yıllar beni de fikirlerimi de değiştirmişti. Kalbimi de değiştirmişti. Hala yaralıydı ama küskün değildi. Onun ise hala bitmek tükenmek bilmeyen hakaretleri vardı. Suçlamaları, yargısız infazları. Ve gitti. Bu sefer terkedilen benmişim gibi içimin acısını tüm kemiklerimde hissettirerek gitti. Gömdüğüm anılarını avuçlarımda yeşertsem de... Sonsuza kadar gitti. Hiç dönmemek üzere. Ve hikayelerimde hep başrol olarak kalacaktı. Ne ben, ne bir başkası. Sadece o. Ve ben onu hep sevdim. Hep sevmeye devam edecektim. Öldükten sonra bile...
Duygu Kara

Ben sadece aptal bir geceye takılı kalmıştım. Bu doğru mu? yoksa yanlış mı?.... Artık bilemiyordum. Ne hayallerle kurduğumuz o evde aldatılmış ve hakarete uğramıştım. O geceden sonra hayatım artık eskisi gibi olmamıştı. Asla eskisi gibi olamamıştım. O eve ne uğramıştım ne de onun yüzünü görmüştüm. Yıllar beni de fikirlerimi de değiştirmişti. Kalbimi de değiştirmişti. Hala yaralıydı ama küskün değildi. Onun ise hala bitmek tükenmek bilmeyen hakaretleri vardı. Suçlamaları, yargısız infazları. Ve gitti. Bu sefer terkedilen benmişim gibi içimin acısını tüm kemiklerimde hissettirerek gitti. Gömdüğüm anılarını avuçlarımda yeşertsem de... Sonsuza kadar gitti. Hiç dönmemek üzere. Ve hikayelerimde hep başrol olarak kalacaktı. Ne ben, ne bir başkası. Sadece o. Ve ben onu hep sevdim. Hep sevmeye devam edecektim. Öldükten sonra bile...
Duygu Kara
Yorumlar
Yorum Gönder