Çılgınlık ve elma şekeri
Çılgınlık! Bu bir çılgınlıktı. Her gün bir çılgınlık yapmak
istiyordum. Bilmediğim şehirlere gidip kaybolmayı, hiç dinlemediğim şarkıları
dinleyip şaşırmayı, görmediğim, tanımadığım insanların hayatlarına girip onlarla
iletişimde bulunmak çok hoşuma gidiyordu. Hayatın hep acı tarafını tatmıştım. Onu bitirip
tatlı yanına geçmiş ve mutluluktan şaşırmış durumdaydım. Bu tat vazgeçilmezdi!
Bu tat çok başkaydı! İlk defa adımlarımı sayabiliyorum! İlk kez damarlarımdan
kan aktığını hissedebiliyorum! İşte bu benim. Bir gemiye atlayıp şehir şehir
dolaşırken martılarla dans etmek en büyük hobimdi. Denizin kokusunu içime
dolduruyordum. Saçlarım rüzgarda bir dalga oluşturarak gökyüzüne karışıyordu. Yağmur
yağmaya başlamıştı umrumda bile değildi! Ben yağmurda ıslanmayı hep çok sevmiştim. Çılgınca yağmurda ıslandıktan sonra ardından çıkan gökkuşağına doğru
koştum. İçime alabileceğim tüm mutlulukları doldurup o anın tadını
çıkarıyordum. Olmak istediğim yerde ve olmak istediğim zamandaydım.
Şehrin üzerinden siyah beyaz o örtü kalkmış adeta gökkuşağı
renklerine boyanmıştı. Her köşe başında sokak müzisyenleri, akerdeon çalan
çocuklar, dans eden çingeneler vardı. Her şey gözüme farklı görünüyordu.
Koşuyordum, zıplıyordum kahkahalar atıyordum. En sonunda bir lunapark’ın önünde
durdum. İçeriye girip etrafı inceledim. Gözüm atlı karıncalara takıldı.
Küçüklüğümden beri en sevdiğim şey atlıkarıncalardı. Elma şekerini saymazsak
tabii. Bir sürü jeton alıp zamanda
yolculuk yaptım. Binmediğim şey kalmamıştı. Çok eğleniyordum. Bir yandan da
elma şekeri alıp onu yemeye başlamıştım. Her şey elma şekeri kadar tatlı ve
eğlenceliydi. İçimdeki çocuk bir kez daha uyanmıştı. Çılgınca eğlendiğim o anı
hiçbir şeye değişmezdim! Kendim olup delicesine eğleniyordum. Elma şekerimin
dibine geldiğimi fark edince çocukluk anılarımdan bir tren oluşturup
çocukluğuma sürdüm zamanı.
Küçük bir çocuk iken bana elma şekeri alınması için çok
yalvarır, annemin başının etini yer dururdum. Annemde almamak için her
seferinde sebepsizce ısrar ederdi. Şekercinin yanından geçerken hep ağlardım.
Hem de ne ağlamak! Canımın yandığı için değil sırf annem ağladığımı görsün de
bana elma şekeri alsın diye kendimi paralardım. Bir gün çok ağladığımı görüp
bana elma şekeri almıştı. Çok mutlu olmuştum. Adeta yerdeki bembeyaz kar bana
kuş tüyü yatak gibi gelmişti. Zıplıyordum, koşuyordum. Bir rampaya gelmiştik,
eski evimizin olduğu yere çok yakındı. Annemin elinden tutup aşağıya inmeye
çalışıyorduk. Yer buz tutmuştu. Bir elimde elma şekeri diğer yanımda annem ve
ablam vardı. Bir an dengemi sağlayamayıp yüz üstü yere düştüm. O anda bedenimin
acısını unutup elma şekerimin derdine düşüp ağlamaya başladım. Bu sefer gerçek
bir ağlamaydı! O kadar çok ağlayarak şekere sahip olup sonra da onu kaybetmek beni
çok üzmüştü. Annem sonra ertesi
gün gönlümü almak için bir sürü elma şekeri almıştı. Ama hiçbir şeker o günkü kadar tat vermemişti. Belki de o günden sonra bir şeyleri beynime hatta kalbime
kazıdım. Her şey er yada geç eline
geçer, mühim olan eline geçtikten sonra nasıl kullandığındır öyle değil mi? Ve
hiçbir şey ailenin yanındaki o güven duygusu kadar huzurlu yapamaz insanı. Hem
de hiçbir şey!
Duygu Kara


Yorumlar
Yorum Gönder