Celtica
Gökyüzüne uzanan ellerimle bulutları yakalamaya çalışıyorum. Buğday tanelerinin yakarışları kulaklarımı tırmalıyor. Rüzgar yaramaz çocukların kahkahalarını andırırcasına şarkısını söylerken, kalp atışlarımın şiddeti göğsümü parçalıyor. Rüzgara karşı güçlü durmaya çalışsam da her seferinde kalbimin acısıyla allak bullak oluyorum. Kulaklarımda bir yakarış... Ve bir anda gökyüzünde bir surat belirdi. Kumral upuzun saçlı ve iri gözlü bu kadın adeta bulutların içerisinden bana gülümsüyordu. İşte o anda kelt gelinin ağıtlarını duydum... Bir anda adımlarım sıklaştı. Olduğum yere çivilenmiş kalmıştım. Sadece onu dinliyordum. Buğday tanelerinin içine çöküp dinlemeye devam ettim. Ve bir anda bulutlara karışıp yüzü gözlerimin önünden silinip gitti. Peki ya kimdi bu kumral iri gözlü kelt gelin? Her şeye rağmen gülümseyen fakat içten içe kendini yiyip bitiren bu gizem dolu kadının orada ne işi vardı? Tekrar ayağa kalkıp rüzgarı ruhuma davet ettim. Fakat içimdeki kuşku beni yiyip bitiriyordu. Beni buraya sürükleyen yalnızlığım olabilir miydi? Ufak adımlarla bulutların zikzak çizdiği yöne doğru yürüdüm. İçimde bir boşluk vardı ve rüzgar her estiğinde bu boşluğa hava doluyordu. Bir anda gökyüzünden bir tutam saç düştü. Yere eğilip saçı elime aldım. Yumuşacıktı. Avuçlarımın arasına alıp adımlarıma devam ettim. Bulutlar beni takip edercesine hızlandı. Belki de o bir tutam saç beni yukarılarda o kelt gelinin gözetlediğine işaretti. Bu yolda yalnız olan sadece ben değildim. Ve belki de benim acımı paylaşan biri mutlaka vardı. Tıpkı o kelt gelin gibi. İçimi garip bir huzur kapladı. Ne zaman kendimi yalnız ve çaresiz hissetsem o kelt gelinin her şeye rağmen gülümseyen yüzü ve içten içe yakarırcasına ağıtı aklımdan çıkmıyordu...
Duygu KARA
Duygu KARA
Yorumlar
Yorum Gönder