BİSİKLET

Hayatım kendimi bildim bileli monotondu. Belki de bunu ben yaratıyordum beynimin içinde. Kendimi asla affedemiyordum. Belki o gece karşılaşmasaydık. Belki bunların hiç biri olmayacaktı. Her zaman ki gibi markete bir şeyler almaya çıkıyordum. Tek yaşamak fikri hiç alışkın gelmemiştir bana. Ama bir şeyleri yoluna koymam gerekirdi.  Dairem 4. kattaydı. Merdivenlerden her bir adımımda, sanki ardımdan biri feryat figan bağırıyor, benim gitmemi engelliyordu. Dairede sürekli kavga eden bir çift vardı. Sürekli şiddetli şekilde kavgalar edip, beni bu evlilik meselesinden soğutmuşlardı. En sonunda apartmandan çıkmıştım. Dışarıda yağmur yağıyordu. Şemsiyemi almak istemedim. Bu benim hoşuma giderdi. Şehrin köşesindeki markete gidecektim. Sanırım 1 km yol yürüyecektim. Her neyse, Yolda yürürken caddenin diğer ucundaki içki içen sarhoşlara takıldı gözüm, ve düşünmeye başladım. İçmeye değecek ne vardı? Kafamı önüme eğdim, sözlerini duymamaya çalışıyordum. Sarhoşlardan biri ayağa kalkıp yanıma gelene kadar hiç bir tepki veremedim. Adam içki şişesini bana doğrultup sağa sola sallıyordu. Çok korkmuştum. Ne yapacağımı şaşırdım. Koşar adımla ondan uzaklaşmaya çalışıyordum. Adam aradaki mesafeyi giderek kapatarak ardımdan küfürler savuruyordu. Arkama bakarken bir anda bir şeyle çarpıştığımı hissettim. Biri beni kollarının arasına almıştı bir anda. Yüzüne baktığımda bana endişeli bir ifadeyle 'Korkma!' demişti.  Sarhoş adam yanımıza geldiği an onun üzerine doğru yürüyüp  'Git burdan seni budala herif'' demiş beni  kollarında sıkı sıkıya tutmuştu. Adam söylene söylene uzaklaşmıştı. Hala o şekilde duruyorduk. Sonra bir anda kollarının arasından çıkıp tam ona teşekkür edecekken, gözüm yerdeki bisiklete çarptı. Aklıma türlü türlü şeyler geliyordu. Belki de beni görüp bisikletten kendini atmıştı. Belki de başka bir sebebi vardı. Beni evime götürmeyi buraların tehlikeli olduğunu söylemişti. Yağmur üstümü başımı ıslatmıştı. En sonunda yola koyulduk. Bisikleti sorduğumda, 'Orada kalabilir, bir sorun olmaz' deyip yüzüne ciddi bir ifade takınmıştı. Yol boyunca tek kelime konuşmadık. Apartmanın tam önüne geldiğimizde 'Benim evim burası' demiştim. Kendi kendime 'Acaba bu iyiliğine karşılık bir kahve içmeye davet etsem mi?' diye düşündüm. Tam kelimeler ağzımdan dökülecekken, 'İyi akşamlar Bayan, bir daha kendinize daha da dikkat edersiniz umarım' demiş arkasını dönüp gitmişti. Köşedeki ara sokağa girene kadar arkasından bakakalmıştım. Bir anda saatime bakınca saatin 21:40 olduğunu gördüm. Hızlıca merdivenleri tırmandım. Marketten alacağım şeyi alamamanın şapşallığıyla kapıyı açtım. Kendimi yatağa attım. Açtım. Bir şeyler sipariş etsem, yarın faturaları nasıl yatıracaktım. Tek yaşamak kolay değildi, Ailemden uzaktaydım. En iyisi uyumak diye düşündüm. Sabah uyandığımda saatim 08:45'i gösteriyordu. Yine geç kalmıştım! Köşedeki terzi de çalışıyordum. Bir anda kendimi dışarı attım. Vardığımda, patronun yüzü ekşiydi. İçeri girdim. Hemen yerdeki iplikleri toplamaya başladım. Bu hayat bana göre değildi. Farkındaydım. hiç yapmak istemediğim bir işi yapıyordum. Ama mecburdum. kendimi yaşadığım yerden ne kadar uzak tutarsam, akıl sağlığıma o kadar yararı olacaktı. Ben şarkı söylemek istiyordum. Ailem ise buna karşı çıkıyorlardı. En sonunda beni zorla gönderdikleri okuldan çıkmıştım. kendime sil baştan bir hayat kurup her şeyi silmek istiyordum. Burası bir şeylerin başlangıcı olabilirdi belki. Ama olmuyordu. Ayın sonunu zor getiriyordum. Faturalar birikiyordu. Aldığım maaş sadece kiraya yetiyordu. Dalgın bir şekilde iplikleri toplarken, kafamdan binbir türlü şey geçiyordu. Bir anda bir adam içeri girmişti, kızgın ve sert bir tavırla; 'Size boşuna mı para ödüyorum? Kendinizi ne sanıyorsunuz? Madem yapamayacaksınız neden dükkan açıyorsunuz?' demişti. O zaman aklıma gelmişti. Yetiştireceğimiz bir sipariş vardı, ve ben geç kaldığım için başlayamamıştık. Patron: 'Tamam efendim, haklısınız' demiş ortamı yumuşatmayı başarmıştı. Adam gitmişti, patron gayet sert bir tavırla 'Ya istifa et yada seni kovayım' demişti. Kalakalmıştım, ama bir yandan seviniyordum. Tuhaf Duygular içindeydim. Arkama bakmadan kapıdan çıkmış eve doğru gidiyordum. Kaldırımda yürürken caddedeki bisikletliye gözüm takıldı. Bir anda koşmaya başladım, yüzünü görmek istiyordum. Oydu! Evet ta kendisi. Dün akşam ki beni koruyan adam! Yüzü bana tanıdık birini anımsatıyordu. Bir anda sırtına dokundum. Bisikleti durdurup bana baktı. Gülmüyordu. Kendimi bir an suçlu hissettim. 'Dün teşekkür etmeme fırsat olmadı teşekkür ederim' demiştim. İçimdeki o yük kalkmıştı. 'Sende bir daha umarım daha dikkatli olursun' demişti. Gülmüştüm, Bu sefer oda gülmüştü. Sonra İyi günler dileyip evin yolunu tuttum. İçimde tuhaf bir heyecan vardı, Yol boyu onu düşündüm. Ertesi gün onu markette gördüm. Her neyse fazla uzatmayacağım, Bir şekilde birbirimizi bir yerlerde buluyorduk. Ya yolda, Ya markette, yada cafede. Yeni bir işe başlamıştım. Garsonluk yapıyordum. Biz artık birbirimizden kopamayacağımız anlamıştık. Her yerde karşılaşıyorduk. Artık birbirimize güneş gibi doğuyorduk. Birbirimizin hakkında hergün yeni şeyler öğreniyorduk. Sonunda aradan 2 yıl geçti. Artık bende kalmaya başlamıştı. 3 aydır beraber yaşıyorduk. Gezmediğimiz, gitmediğimiz yer kalmadı. En çokta bisikletle turlamayı çok severdik beraberken. Bir sabah kalktığımda yanımda olmadığını fark ettim, haftasonuydu. Bugün çalışmazdı. Telefona sarıldım. Acil bir iş çıkmış çağırmışlardı. Üzülmüştüm. Telefonda ekledim, 'Bu akşam yapmamı istediğin özel bir şey var mı?' Oda, 'Aslında canım, bu akşam fırında tavuk istiyor'  Pekala demiştim. Telefonu kapattım. Evi temizlemeye koyuldum. Artık çalışmıyordum. En azından tekrar Üniversiteyi kazanana kadar. Bu akşam özel olmalıydı. İçimden bir his bunu söylüyordu. hislerime kulak vererek hazırlanmaya başladım. Tavuğu fırına attım. Birde yanına çok sevdiğin beyaz şaraptan alacaktım. Hazırlanıp dışarı çıktım. 5 Dakika kadar yürüdüm sonra bir anda  her yerde Siren sesleri duydum. İçimden sesleri takip etmek geldi. Kalabalık oluşmuştu. Bir kamyon. Sanırım bir kazaydı. Üzülerek bakıyordum. Kimbilirdi ki. Belki de kimdi yerde yatan. üzeri gazetelerle örtülmüştü. Etrafa göz gezdiriyordum. İçimde bir korku vardı. Ya eve gelip beni bulamazsa. Son kez etrafa bakıp tam gidecektim ki, yerde bir bisiklet. Önünde bir buket papatya. Kamyon bisiklete çarpmıştı. Üzerindeki kişi yola savrulmuştu.  Bir anda kendimi ortaya attım. ne yapacağımı bilemedim. Duygularım tarif edilemezdi. Ağlamamaya o yerdekinin kim olduğunu öğrenmeye çalışıyordum. Polislerden yardım isteyip yerdeki kişiyi görmek istedim. Bir polis eşliğinde yanına ulaştım. Gazeteyi yavaşça kaldırdılar. O kişi oydu. Artık anlamıştım. Çılgına dönmemek için kendimi zor tutuyordum. ben orada öldüm! Konuşuyordum. Saçmalıyordum. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. O an tüm herşeyi unutup sadece kalkıp bana bir şey söylemesini istiyordum. Delirmiş gibiydim. Polislerden biri beni kolumdan tutuyordu. Haykırıyordum! Bu böyle olamazdı. Şimdi kalkıp eve gidip sevdiği yemeği yiyip, en sevdiğimiz şarkıyı dinleyecekti, Ben söyleyecektim. Benden dinlemesine bayılırdı. Çoğu kez ağlardı. Daha 29 yaşındaydı, Lanet olsun daha yaşayacağımız şeyler, hayallerimiz, umutlarımız en önemlisi birlikte söyleyeceğimiz şarkılar vardı. O güne binlerce defa lanet ettim. Bayılmışım. Hastanedeydim. Benim için hayat bitmişti. Aradan 4 yıl geçti. Hala dün gibi. O olaydan sonra bisikletini almıştım, saklıyordum. Artık ne o evde oturuyorum ne o şehirde. Mezarının yakınlarındaki bir mahalleden kendime ev tuttum. Üniversiteyi de kazanmıştım. Şarkı söylüyordum artık. beni görmek istediği yerdeydim. Ailem karşı çıkmasına karşın destek olmuştu. Çoğu zaman bunları düşünüp beraber ağlardık. Sert bir görünüşü vardı, ama kalbi  pamuk kadar yumuşaktı. Onun mutlu olabileceği şeyleri yapmaya başladım. Ayakta duruyordum. Ama içimi kim bilebilir. Artık şarkımızı ben tek başıma söylüyordum. Sen şuan mışıl mışıl uyuyorsun ki, ben o bu dünyayı terk ettiğinde aklıma hep bu fikri kazımaya çalıştım. Uyuyordu. Mışıl mışıl. Bense gecenin karanlığına gömülmüş onu yazıyordum. Bıkmadan usanmadan...  

Duygu Kara 

Yorumlar

Popüler Yayınlar